Önümüzdeki yıllarda, eğer başarabilirsek her sıkıntıyı kolayca aşabileceğimiz bir dönem de olabilir. Veya emperyalist küreseleşmenin yıkıcı tuzağına düşerek yerle bir olacağımız bir dönem de olabilir.
Özellikle emperyalist küresel sermayenin ve emperyalist
batının neo-liberal post-modern küresel oyununda, bizim gibi henüz gelişimini
tamamlayamamış ulus devletlerin işi gerçekten zordur. Çünkü Batının yeni
küresel oyunu mikro etnik milliyetçilik üzerinedir.
Evet, bu iletişim çağında bağnaz ırki milliyetçiliği esas alan her türlü ulus
devlet yıkılmaya mahkûmdur.
Çağının en entelektüel ileri görüşlü aydını ve lideri Atatürk, yeni kuracağı
devletin bir milletler manzumesi olan Osmanlı İmparatorluğun milletler tarihinin
ve aidiyetinin ve islam inancının üzerine kurulduğunu elbette biliyordu.
Atatürk bütün ileri görüşlülüğü ile adeta bugünün küreselcilerinin ileri süreceği etnik milliyetçilik tuzağını görerek " Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir." Diye tanımlayıp ardından da " NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE" veciz sözünü söyleyerek etnik milliyetçiliği reddini noktasını koymuştur.
Türkiye, Anadolu'daki Türk Milletinin devletler silsilesinin devamı olduğunu
unutmadan, çağının ve gelinen iletişim ve bilim ortamının bilincinde olarak
halkının kendi öz dilini öğrenmesine, kültürel kimliğinin gelenek ve
göreneklerini yaşatmaya olanak sağlamalıdır.
Türkiye'nin sağlayacağı olanaklarla öz benliğini ve küresel dünyayı daha iyi
kavrayan özgür bireyler devletlerine ve vatanlarına daha fazla sahip çıkma
ihtiyacı duyacaklardır.
Kurtuluş savaşımızın hemen öncesinde Atatürk'ün girişimi ile Osmanlı Meclis-i Mebusanı 28 Ocak 1920’de İstanbul’da özellikle Mustafa Kemal Paşa tarafından hazırlanan Misakı milli (Milli Ant) kabul edildi.
Misak-ı Milli Kararları
1. Mondros Ateşkesi
imzalandığında işgal altında olmayan Türk vatanının tümü ayrılmaz bir bütündür.
2. Osmanlı
Devleti’nin yalnızca Arap çoğunluğu bulunan ve Mondros Ateşkesi’nin imzalaması
sırasında İtilaf Devletleri ordularının elinde kalan bölgelerin geleceği halkın
özgürce vereceği oya göre saptanacaktır.
3. Kendi
istekleriyle ana vatana katılmış olan Kars, Ardahan ve Batum’da gerekirse
halkoyuna başvurabilir.
4. Batı Trakya’nın
durumunun halkoyuna başvurulmalıdır.
5. İstanbul şehri
ve Marmara’nın güvenliği sağlandıktan sonra Boğazlar’ın dünya ticaretine ve
ulaşımına açılmasında ilgili devletlerin kararı geçerli olacaktır.
6. Gayrimüslimlerin
hakları, komşu ülkelerdeki Müslümanların da aynı haklardan yararlanmaları
şartıyla kabul edilecek ve sağlanacaktır.
7. Milli ve
ekonomik gelişmemizi mümkün kılmak amacıyla siyasi, adli, mali gelişmemize
engel olan kapitülasyonlar kaldırılmalıdır.
Kurtuluş
Savaşımızın sonunda elde edilmeye çalışılan Misak-ı Milli sınırlarımız batı
sömürgeci devletler tarafından çeşitli politik ve askeri oyunlarla engellenmiş
ve Türkiye Lozan Antlaşması ile büyük oranda bugünkü sınırlarına kavuşurken özellikle
Batum, Batı Trakya, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye elimizden çıkmıştır.
Ogün
IRAK VE SURİYE sınırlarını cetvelle çizen emperyalist devletler, bugün o
ülkeleri parçalamak için yarış halindedirler.
Atatürk
sonrası süreçte unutulan ve ihmal edilen Misak-ı Milli coğrafyamızda
çaresizliğe terk edilen Kürt ve Türk halkına sahip çıkmada isteksiz ve bilinçsiz
davranan devlet adamlarımız, Kürtleri ve
Türkleri ABD;İNGİLİZ ve batı ile şimdilerde İsrail’e terk etmiştir.
PKK
ile bize yaşatılan sıkıntısının sebebi devletimizi yöneten devlet adamlarımızın
basiretsizliğinin sonucudur.
Biz
belki şimdi değil ama çok uzak olmayan bir zamanda o coğrafyamıza ve o
insanlarımıza illaki kavuşacağız.
Bu
kavuşmanın yolu ise; ülkemiz sınırları içerisinde artan bireysel özgülük ve daha
fazla özgürlükle mümkün olacaktır. Evet ,özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolumuzda
uygulayacağımız devlet adamı akıllı projeler başlangıçta hepimize can sıkıcı
imtiyazlar gibi de gelebilir ama asla öyle algılanmamalıdır.
Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin ve Türk Milletinin bir parçası olan etnik alt kimliklere,
kimliğini öğrenme hakkını sağlamalıdır. Sağlanacak özgürlüklerin yarın kötü
niyetli ayrılıkçılar ve emperyalist devletler tarafından suistimal edilerek
bölünmeye sebep olacağını düşünmek elbetteki akla ve mantığa uygun gelse de artık
kendimizi, kendi ülkemizin boy aynasına bakarak elbisemizin ve görünüşümüzün
kusurlarını gidermemiz gerekir.
Türk
Devleti güçlüdür. Türk Milleti güçlüdür.
Her
türlü özgürlüğe rağmen bu topraklarda hala bölücülük yapmak isteyene yıllardır
devleti ile omuz omuza bölücülere karşı mücadele eden Kürt halkımıza bütün
coğrafya iştirak ederek, yıkıcı, bölücü ve ayrılıkçıları devlete ihtiyaç
kalmadan yok edecektir.
Türk
Devleti ve Türk Milleti kendine güvenmelidir. Kürdü Türkü, Lazı Çerkezi Arabı Ermeni’si
ile bir bütün olduğunu bilincinde olarak ABD ve AB ile Israil ile kol kola
yürüyen ihanet şebeklerinin ve elemanlarının ihanetini de ortaya çıkarak kendi
göbeğini 24 haziran seçimlerinden sonra kesmelidir.
Özgürlük
ve daha fazla özgürlük.
Ama
hukuka ve devletin hukuk kurallarına uyarak.
Ama
hukuk sistemimiz de güçlünün ve sermayenin belirlediği kurallara baş kaldırarak
bireyin ve Türk Milletinin refah mutluluk ve geleceğini koruyup kollayarak
hukuk olması kuralı ile.donatılmalıdır.
Türkiye ve Türk Milleti ancak ATATÜRK'ün belirlediği yolda yürüyerek varlığını sürdürebilir.
Hadi
kalın sağlıcakla.
Ömer
YILDIZ
31
MAYIS 2018
Okunma Sayısı:2109
Eklenme Tarihi:31-05-2018 09:57
HENÜZ YAPILMIŞ YORUM YOK