Özellikle Türkiye’deki büyük şehirlerin
baskısından bıkanların, azıcık hava almak, temiz hava solumak isteyenlerin
efsanesidir Kazdağı ve Ege’ye uzanan eteklerindeki
şehirleri Edremit, Akçay, Altınoluk, Küçükkuyu ve diğerleri.
Kaç zamandır doğayı ve çevreyi mahveden tuhaf bir zihniyet, Türkiye’nin el
değmemiş coğrafyasını köstebek yuvasına döndürmektedir. Bu anlayışın en
acımasız örneği şimdilerde Ege’nin efesi Kazdağılarında yaşanmaktadır.
Geleceğimizi karartma pahasına Kazdağı’nın kafası koparılmaya çalışılmaktadır.
Türkiye’nin koca sembol dağı, mitolojinin, felsefenin,
medeniyetlerin hamisi Kazdağı, günden güne, göz göre göre yok edilmektedir.
Ne yazık ki bir Kanadalı Alamos Gold firmaca koca bir coğrafyanın suları öyle
veya böyle zehirlenmekte, akciğerleri Ak Parti kararları ile parçalamaya
çalışılmaktadır.
Kazdağı dolar ve altın için yok edilmek zorunda mıdır? Gelecek kuşaklarımızın
haklarını bugünün gereksiz ihtiyaçları için yok etmek şart mıdır? Bu iş böyle
sürüp gitmek zorunda mıdır?
Sürdürülebilir kalkınma diye bir kavram
var. Acaba biliyorlar mı? Hiç sanmıyorum. Bilseler böyle yapmazlardır. Bakın
sürdürülebilir kalkınmak neymiş? Bir zamanlar Norveç Başbakanı olan
Gro Harlem Brundtland’ın Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’na
sunduğu raporda sürdürülebilir kalkınmayı şöyle tarif etmiş.
“Günümüz
ihtiyaçlarının, gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılama olanaklarından fedakârlık
yapılmaksızın karşılanabilmesi sürecidir”
Ne kadar güzel ve net bir kavramsal
tanımlama değil mi? Hadi gelin sürdürülelebilirliğin Türk Dil Kurumu
sözlüklerinde izini sürelim. TDK sözlüğünde Sürmek kelimesinin 16 çeşit
anlamına rastlıyoruz. Ben bu anlamların ilk dört tanesini yazayım.
1. Yönetip yürütmek, sevk etmek.
2. Devam etmek
3. Önüne katıp götürmek
4. Uzatmak, ileri doğru itmek.
Siz eğer günü kurtarmak veya en azından
kendi iktidarınızı başarılı kılmak için ülkenin doğasının canına okumayı göze
alıyorsanız sanmayın ki ülkenize hizmet ediyorsunuz. Biliniz ki gelecek
nesiller sizi asla iyi yad etmeyecektir.
Bu iş sadece maden aramaları gayesi ile
yapılan işlerle de sınırlı değil. Sözüm ona Türkiye’nin enerji ihtiyacını
karşılamak için ne kadar akar su varsa kendi yatağından alınarak başka başka
hallere sokularak enerji üretmeye çalışılıyor olsa da para kazanma hırsı ile
yapıldığı da aşikar değil mi? Suyun yatağı değiştirilmeden bu iş yapılamaz mı?
Birileri para kazanacak diye ülkemizin dereleri, ırmakları kurutulmakta,
dağları delik deşik edilmektedir. Onca maden arattınız, onca enerji ürettiniz
de ne oldu? Türk insanının refahı mı arttı? Mutluluğu mu çoğaldı? Elbette ki
hayır. Hayat alabildiğine pahalı ve işsizlik hat safhada. Milyonlarca genç
işsizimiz sokaklarda çaresizce dolaşıp iş arıyor.
Evet her şey akılla yürütülmeli.
Sürdürülebilir olmalı. Türkiye’deki aileleri görüyorsunuz? Anneler babalar çocuklarının
kendilerinden daha iyi yaşamasını için didinip duruyor. Peki neden?. İstiyor ki
evlatlarına sürdürülebilir bir gelecek bıraksın. Evlatları daha fazla refaha
ulaşsın. Çünkü biliyor ki devletimizin sosyal devlet olma özelliği günden güne
yok oluyor. Biliyor ki devletimizi yönetenlerin adı ister Müslüman muhafazakar
olsun, ister milliyetçi olsun, ister demokrat olsun isterse ne zıkkımın kökü
olursa olsun kazanan daima yönetenler ve çevreleri oluyor. Son elli yılın
hükümetlerine bakın. Hepsi aynı. Sadece adı değişik. AKP’de Müslümanlık
siyaseti ile iktidar oldu? Güya Müslümanlık adaletini savundu. Ama durum
ortada. Para her şeyi bozdu. Güç ve iktidar, zihinleri bulandırdı. Ne yazık ki
bu iktidar da, diğer iktidarlar gibi kendisine ve çevresine sürdürülebilir bir
gelecek bırakmak için devletin olanaklarını har vurup harman
savurdu. Bu iktidar ve bundan önceki iktidarlar doğandan, çevreden önce en
büyük israfı FETÖ gibi rezilliklere payeler vererek masum halk kitlelerinin çocuklarının
başarıya ulaşmasına engel oldu. Adil olması gereken sınavlar şaibeli, adil
olması gereken adalet yandaş, adil olması gereken her şey iktidar destekçileri
pozisyonuna getirildi ve kendi lehine çalıştırıldı. İsraf aldı
başının yürüdü. Her iktidarın zenginleri türedi. Halk yine aynı halktı.
Yoksuldu. Yoksul kalmaya devam etti. En azından ülkenin zenginliğinden kendine
düşen payı alamadı.
****
Bireyler iyi bir gelecek
planlaması yapmalı. Aileler sürdürülebilir planlar yapmalı. İlle de
devlet, adil, namuslu, şerefli bireyler yetiştirmek için gayret etmeli. Ama ne
yazık ki durumumuz sürdürülebilirlikten uzak süründürülebilirlik ekseninde
ilerliyor.
Velhasıl diyeceğim;
Hem şimdiki nesillerin refah içinde
yaşaması için, hem de gelecek nesillerimizin refah içinde yaşaması için adil
olmalıyız, adaletli olmalıyız ki SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA planları yapalım, hem
kendimizin, hem de çocuklarımızın ve gelecek nesillerimizin yaşamlarını
karartmayalım.
Hayat bizden sonra tufan olmamalı.
Anlıyor musunuz?
Hey sana diyorum anlıyor musun?
Ömer Yıldız
Okunma Sayısı:1092
Eklenme Tarihi:08-08-2019 09:04
HENÜZ YAPILMIŞ YORUM YOK