İlham denen gönül gözü desdursuzdur. Mekansızdır. Zamansızdır.Bir bakmışsın sabaha karşı dörtte şiir olur gelir dayanır kaleminin ucuna...Bazende kelam olur dolanır diline...
İstanbul’a sis çöker,İstanbul’a yas, Delişmen ruhum dolaşır sokaklarında. Koca gövdeli gemiler korkup da Sığınırken, Barınaklara Limanlara, Ne sis umurundadır, Ne de yas. Denizin dizlerinde sallanır Nafaka peşinde şarapçı sandalları, Her dem Efsunlanmış Uykusundadır, Boğazın Serin suları okşar yanaklarını.
İstanbul’a sis çöker,İstanbul’a yas, Delişmen ruhum dolaşır sokaklarında... Erguvan dalları altında Manolya kokularında Sevdalıdır bu şehir İnsana sevdalı... Yüksek kaldırımda Nevi-zade de, Beyoğlu’nda, Taksim de bir aşık… Topkapı’da, Beylerbeyi’nde, Beşiktaş’ta bir sultan… Havralarında, Kiliselerinde, Camilerinde Allah nidaları Ve Yedi tepesinde bir evliya, Minarelerinde beş vakit ezan, Her sokağı Anadolu’dan bir memleket... İstanbul Bu şehir İstanbul. İstanbul’un İstanbul’u...
İstanbul’a sis çöker İstanbul’a yas, Delişmen ruhum dolaşır sokaklarında… Ey İstanbul! ... Kaç asırdır sevdalı sana insan? ... Kaç asırdır günahlarını örter, sis çöker üstüne? ... Kaç imparatorluğu çökerttin? Kaç medeniyeti benzettin kendine? Kaç kıymet bilmez milletten can aldın ey İstanbul? ...
İstanbul’a sis çöker İstanbul’a yas, İstanbul ölümsüz dilber. Her dem diri,her dem güzel… Fettandır İstanbul. Kendine benzetir bendeki her şeyi.